Sosyal Medya Paylaşımları Nedeniyle Disiplin Cezası

Sosyal Medya Paylaşımları Nedeniyle Disiplin Cezası: İfade Özgürlüğünü Sınırlayan Bir Yaklaşım mı?

Günümüzde sosyal medya, bireylerin düşüncelerini kamuoyu ile paylaşabildiği, demokratik tartışmaların alanı haline gelmiştir. Zira sosyal mecralar, fikir ve kanaat özgürlüğünün pratikte tezahürü olan dijital kamusal platformları temsil etmektedir. Ancak kamu görevlileri için, bu alan giderek disiplin işlemleriyle sınırlanmakta, bu durum Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan ifade özgürlüğünü nasıl etkilemektedir?

Öncelikle belirtmek gerekir ki, Türkiye’de kamu görevlilerinin sosyal medya paylaşımlarına yönelik disiplin cezaları, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun “Devlet memurunun vakarına yakışmayan tutum ve davranışları” çerçevesinde uygulanmaktadır. Ne var ki, Anayasa Mahkemesi içtihatları bu yaklaşımın keyfi kullanımına karşı uyarı niteliğinde önemlidir. Bir başvuruda, sosyal medya paylaşımı nedeniyle verilen “uyarma” kararı Anayasa Mahkemesi tarafından ifade özgürlüğüne müdahale olarak tanımlanmış ve söz konusu ceza Anayasa’nın 26. maddesine aykırı görülmüştür. Bu karar, memurların bireysel görüşlerini açıklayabilmesini demokratik bir hak olarak tanımakta; dolayısıyla bu paylaşımların otomatik olarak disiplin işlemine konu edilmesini kabul etmemektedir.

Hanka Whatsapp
ASTASAK adaylık, SUTASAK ve ASTASAK güvenlik soruşturması ile ASTASAK idari dava süreci hakkında bilinmesi gereken tüm detaylara göz atın

Özellikle, bazı kamu görevlilerine yalnızca siyasi tavır veya sosyal konulardaki hassasiyetlerini paylaşmaları sebebiyle disiplin cezası verilmesi, aşırı müdahale olarak değerlendirilmekte ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Madde 10 kapsamındaki ifade özgürlüğü korumasını ihlal eden bir uygulama olarak eleştirilmektedir. AİHM içtihatları, özellikle kamusal görev sahiplerine yönelik cezalandırmaların ifade özgürlüğü açısından risk taşıdığını; sınırlamaların mutlaka demokratik toplum düzeni kapsamında “gerekli ve orantılı” olması gerektiğini vurgulamaktadır.

Buna karşılık bazı yargı kararlarında, yapılan paylaşımların memurun vakarına aykırı somut içerik taşıdığı, kamu düzenini tehlikeye düşürdüğü veya yargı ve idareye olan güveni sarsıcı etkisi bulunduğu gerekçeleriyle disiplin cezası uygun görülmüş; Anayasa Mahkemesi bu tür durumlarda ise müdahalenin demokratik toplum düzeni nezdinde kabul edilebilir olduğunu ifade ederek ifade özgürlüğü ihlal edilmemiş demiştir.

Bu farklı yaklaşımlar, pratikte hangi kriterlere dayanılarak cezanın uygulanabileceğini sorgulamayı zorunlu kılmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Danıştay içtihatlarında genel hatlarıyla kabul edilen standartlar; paylaşımların içerik, hedef, zamanlama açısından memurun statüsünü zedeleyip zedelemediği, kamu görevini etkileyip etkilemediği, demokratik tartışmada meşru bir görüş olup olmadığı gibi ölçütlere dayanmaktadır. Bu bağlamda anayasal denetim, yalnızca sosyal medya platformuna yazı yazmak iddiasıyla disiplin cezası verilmesini “aşırı müdahale” olarak tanımlamaktadır.

Vergilendirme hattındaki bu tartışma, aynı zamanda Türkiye’nin yeni medya mevzuatı süreciyle de ilişkilidir. 2022 sonrasında yürürlüğe giren sosyal medya düzenlemeleri, dezenformasyonla mücadele bahanesiyle idari gözetimi güçlendirmiştir. İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Avrupa Konseyi ise bu uygulamaların ifade ve haber alma özgürlüğü üzerinde “soğutucu etki” yarattığını bildirmiştir.

Sonuç olarak, sosyal medya paylaşımları nedeniyle verilen disiplin cezaları, demokratik sayılabilecek bir toplumda kamu görevlilerinin ifade özgürlüğünü aşırı ölçüde sınırlayan uygulamalar olarak değerlendirilebilir. Özellikle Anayasa Mahkemesi geçmişte bu tür müdahaleleri anayasal hakların korunması bakımından önemli bulmuş, hatta ceza iddialarını iptal ettirmiştir. Buna karşın hâlihazırda bazı içtihatlar, memurun görev tanımı çerçevesinde davranmasını hukuka uygun görmektedir.

Bu bağlamda önerimiz; paylaşım içeriğinin içerik ve muhteva açısından dikkatle analiz edilmesi, cezanın demokratik toplum normları açısından gerekçelendirilmesi, idari ve yargısal mercilerin, AİHS Madde 10’un gereklerinin—örneğin “gerekli, ölçülü, hedef odaklı sınırlama”—gözeterek karar vermesidir. Ancak bu şekilde disiplin sistemi, ifade özgürlüğünü demokratik çerçevede sınırlar ve keyfiliğin önüne geçebilir.